Hayat; kelebeklerin zamandan anladıkları gibi, biz insanlar
için de, sadece bir anmış. Bir an kadar kısacık, bir an kadar özmüş. Bir
balonun patlaması kadar gürültülü ya da bir suyun akışı gibi sessiz ve derinden
geçebiliyormuş.’’Nehirde mi yüzeceğiz?’’ yoksa ‘’Okyanuslara kulaç mı
atacağımız?’’ bize sorulmuş. Sakin ve duru olanlar, okyanusu; hızlı ve hareketli
olanlar, nehri seçmiş. Yüzmek zorunda kalmışlar, yüzmeyi bilmeseler bile.
Boğulacak olsalar bile durup dinlenmeye vakit yokmuş. Zaman akmak, yaşlandırmak
ve eskitmek zorundaymış. Ama genellikler yüzme bilenler için bu görevi
layıkıyla yerine getiriyormuş. O an geldiği vakit kimin ne dediği ve yolun
neresinde olduğunun hiçbir önemi yokmuş. Kimsenin sızlanmaya gücü yok; ‘’Dur!’’
demeye bile vakti olmuyormuş.
Zaman dediğimiz olgu da bizim anlayamadığımız ama sadece
bildiğimiz şekilde ilerliyor. Bazı zamanlar vardır, vaktin nasıl geçtiğini fark
edemezsiniz. Sanki saatin akrep ve yelkovanı sizden habersiz anlaşmış, camın
arkasından basıp gidiyor gibi. Tik tak seslerini unuttuğunuz vakitlerdir
bunlar. Kimine veyahut duruma göre en
iyisi böyle zamanlardır. Ama bir de bazı anlar olur ki; sormayın gitsin! İşte
hatırlayabilirsiniz o vakitleri. Geçmek bilmeyen, yerinde sayan zamanları.
Saniyeler sanki zoraki dakikaları tamamlamak istiyormuş gibi gelir gözünüze.
Aklınıza yine akrep ve yelkovan gelir. Ama bu sefer birbirlerine küsmüş olurlar
ve de bunun cezasını istemeden de olsa size kesmişlerdir. O vakit gelsin de
nasıl gelirse gelsin. Geldi mi? Bu sefer de götürsün. Nereye, nasıl olursa.
İster bir yel, ister küçük bir akıntı ya da koca bir dalga… Yeter ki kıyıya
ulaşalım. Kim bilebilir? Belki gideceğimiz yer bizi mahvedecek ya da orası istediğimiz
liman olacak? Bizi nereye getirdiğini daha sonra anlarız. Ama bizden neler
götürdü? Bu büyük soruyu cevaplamak güç oluyor. Hiçbir şey diyemiyoruz fakat
film misali izliyoruz her şeyi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder