Denemeler

  Kelebek!  Sen uçmayı, rüzgara karşı kanatlanıp uzaklara gitmeyi nereden öğrendin? Kozanı kendi çabalarınla yırtmasaydın, acaba havada tutunabilecek miydin? Bir günde nerelere uçacaksın? Hangi güzelliklere yetişebilecek, hangi mis kokulu çiçeklere konabileceksin? Eminim, bütün bunlar senin için çok meşakkatli geliyordur. Öyleyse niye yakıyorsun o güzel kanatlarını? Kim söyledi sana ‘’Ateşe aşık ol!’’ diye? Belki de, ateşte yanmıyorsa bu güzellikler, varsın olmasın diye düşünüyorsun. Gözlerini alamadığın ışıkta ‘’Allah’ım böyle parıltı yok’’ diye söyleniyorsun. Peki neden bu kadar seviyorsun? Canın yanmıyor mu etrafında dönerken? Ama biliyorum. Vazgeçemiyorsun. Ya da artık çok geç bazı şeyler için. Bütün ömrünü bir güne sığdırdın ama o günü de bir anına değiştirmiş oldun. 
  Hayat; kelebeklerin zamandan anladıkları gibi, biz insanlar için de, sadece bir anmış. Bir an kadar kısacık, bir an kadar özmüş. Bir balonun patlaması kadar gürültülü ya da bir suyun akışı gibi sessiz ve derinden geçebiliyormuş.’’Nehirde mi yüzeceğiz?’’ yoksa ‘’Okyanuslara kulaç mı atacağımız?’’ bize sorulmuş. Sakin ve duru olanlar, okyanusu; hızlı ve hareketli olanlar, nehri seçmiş. Yüzmek zorunda kalmışlar, yüzmeyi bilmeseler bile. Boğulacak olsalar bile durup dinlenmeye vakit yokmuş. Zaman akmak, yaşlandırmak ve eskitmek zorundaymış. Ama genellikler yüzme bilenler için bu görevi layıkıyla yerine getiriyormuş. O an geldiği vakit kimin ne dediği ve yolun neresinde olduğunun hiçbir önemi yokmuş. Kimsenin sızlanmaya gücü yok; ‘’Dur!’’ demeye bile vakti olmuyormuş.
  Zaman dediğimiz olgu da bizim anlayamadığımız ama sadece bildiğimiz şekilde ilerliyor. Bazı zamanlar vardır, vaktin nasıl geçtiğini fark edemezsiniz. Sanki saatin akrep ve yelkovanı sizden habersiz anlaşmış, camın arkasından basıp gidiyor gibi. Tik tak seslerini unuttuğunuz vakitlerdir bunlar.  Kimine veyahut duruma göre en iyisi böyle zamanlardır. Ama bir de bazı anlar olur ki; sormayın gitsin! İşte hatırlayabilirsiniz o vakitleri. Geçmek bilmeyen, yerinde sayan zamanları. Saniyeler sanki zoraki dakikaları tamamlamak istiyormuş gibi gelir gözünüze. Aklınıza yine akrep ve yelkovan gelir. Ama bu sefer birbirlerine küsmüş olurlar ve de bunun cezasını istemeden de olsa size kesmişlerdir. O vakit gelsin de nasıl gelirse gelsin. Geldi mi? Bu sefer de götürsün. Nereye, nasıl olursa. İster bir yel, ister küçük bir akıntı ya da koca bir dalga… Yeter ki kıyıya ulaşalım. Kim bilebilir? Belki gideceğimiz yer bizi mahvedecek ya da orası istediğimiz liman olacak? Bizi nereye getirdiğini daha sonra anlarız. Ama bizden neler götürdü? Bu büyük soruyu cevaplamak güç oluyor. Hiçbir şey diyemiyoruz fakat film misali izliyoruz her şeyi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder